Dans, bedenin düşünceyle, ritmin duyguyla buluştuğu sessiz bir anlatıdır.Her adım, insanın içsel dünyasını görünür kılar.Bazen bir kelime yerine geçer, bazen bin sözcüğü susturur.
Çünkü dans, zamanın ötesine taşan bir dilin izidir.
Geleneksel danslar, yalnızca sahnede sergilenen adımlar değil; okunan, yazılan ve yorumlanan kültürel metinlerdir.Her motif, toplumların belleğinde yer bulur ve kimlik inşasına katkı sunar.Onlar, bizi biz yapan değerlerin bedendeki yankısıdır.Geleneksel dansları anlamak; toplumsal hafızayı, inançları ve yaşama biçimlerini çözmek demektir.Bu çözümleme, kültürel süreklilik için hayati bir köprüdür.Çünkü dans, toplumların sessiz hafızasında saklı bir dil olarak varlığını sürdürür ve her yeni bakış, onu yeniden keşfetmenin bir yoludur.
